Meral Akşener: “Saray Seni Ne Hale Getirdi Sayın Erdoğan? Çocukların Yemeğini Nasıl İptal Ettirirsin Sayın Erdoğan?”
İYİ Parti Genel Lideri Meral Akşener, “Yarattığınız jenerasyon milyon dolarlık teknelerden toplumsal medyalarına iğrenç fotoğraflar koyarken; ismi Enes, Furkan, Ecrin bunlar aç yatıyor. Bunların anaları, yemek pişiremediği için ağlıyor. Sayın Erdoğan ne yapıyorsun? Bunu en düzgün sen bilirsin. Sen aç yatmanın ne olduğunu bilirsin, bilirdin. Unuttun Sayın Erdoğan. Sen gece sofraya tek çeşit yemek koyup kendi kaşık ya da çatal uzatamamış ‘çocuklarım doysun’ diyen bir annenin hassasiyetini bilirdin Sayın Erdoğan. Sana ne oldu? Sen ne oldun Sayın Erdoğan, saray seni ne hale getirdi Sayın Erdoğan? Çocukların yemeğini nasıl iptal ettirirsin Sayın Erdoğan?” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM’de, grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Akşener, özetle şunları söyledi:
“MECLİS’İN ETKİN DENETİMİ DEYİNCE İKTİDARDAKİLERİ HEMEN BİR RAHATSIZLIK ALIVERDİ”
“Altı siyasi parti olarak, geniş bir mutabakat zemininde hazırladığımız, Anayasa Değişikliği önerimizi milletimizle paylaştık. Kurucu değerlerimize sadık kalarak; Meclis’i güçlü, yargıyı bağımsız, yürütmeyi de istikrarlı hale getirmek için ortaya koyduğumuz bu kıymetli çalışma ülkemizin kalkınması ve demokratikleşmesi yolunda, atacağımız adımları tariflerken, tıpkı vakitte, istibdada karşı hürriyetin sesini savunuyor. Tabi biz bu teklifimizle kuvvetler ayrılığının tesisi, Partili Cumhurbaşkanı periyodunun sonu, meclisin aktif kontrolü deyince; iktidardakileri çabucak bir rahatsızlık alıverdi.
“BU ARKADAŞLARA DAHA ÇOK PANİK ATAKLARI YAŞATACAĞIZ”
Akademik özerkliğin, yargıçlara coğrafik teminatın geldiğini görünce rahatsız oldular. Temel hak ve hürriyetlerin, tüm devlet organlarını bağlayıcı hale getirildiğini; insan onurunun, anayasal nizamın temeli olarak düzenlendiğini, hürriyeti sınırlamanın istisna olduğunu görünce huzursuz oldular.
Sağlık hakkının, etraf hakkının ve elbette hayvan haklarının birinci sefer anayasal garanti altına alınmasının önerildiğini görünce mutsuz oldular. Yurt dışında yaşayan Türklerin hak ve menfaatlerini müdafaanın devletin bir misyonu olarak benimsendiğini ve Meclis’te, yurt dışındaki vatandaşlarımızın da temsil edilmesi için 15 milletvekili ayrıldığını görünce paniğe kapıldılar.
Elbette bu durumu yadırgamıyoruz. Sayın Erdoğan’ın dediği üzere: ‘Bunlar daha iyi günleri…’ Zira, daha yeni başlıyoruz. Bu arkadaşlara daha çok panik atakları yaşatacağız. Durmadan, dinlenmeden, yorulmadan çalışmaya ve saraydaki sefaya alışanların rahatını her adımımızla bozmaya itinayla devam edeceğiz. Hiç kusura bakmasınlar. İstibdadın bitişine az kaldı. Hürriyete az kaldı. Güçlü, varlıklı ve memnun bir Türkiye’ye çok az kaldı. Kimse merak etmesin.
“LİYAKATSİZLİĞİN VE KEYFİLİĞİN BİR BAŞKA ÖRNEĞİ DE BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE YAŞIYOR”
Artık, ülkemizin her yanını saran adaletsizliğin, liyakatsizliğin ve keyfiliğin bir diğer örneği de maalesef, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanıyor. Ülkemizin en değerli kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin bütün esaslı gelenekleri ve nitelikli eğitim kalitesi yerle bir edilmek isteniyor. Üniversitemiz zincirleme biçimde, hoyratça bir siyasi kadrolaşmaya, liyakatsiz atamalara, sarayı aratmayan ucube bir idare anlayışına sahne oluyor. 18 Ocak 2022’de üç fakültenin seçilmiş dekanları mesnetsiz suçlamalarla görevden alındı. Ardından 4 Mart 2022’de üniversiteyle hiçbir ilgisi olmayan üç akademisyen, doruktan indirme metoduyla ortalarında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin de bulunduğu üç fakülteye, dekan olarak atandı. Bu şahıslar akademisyen bile olmadıkları üniversitede dekan sıfatıyla, idare heyetlerine girdiler. Öğrenciler ve akademisyenler aleyhinde yüzlerce soruşturmaya katıldılar. Üniversitedeki işleyişi hiç bilmedikleri için yöntemsiz, hukuksuz kararlar aldılar. Bu kararların tamamı da öğrenciler ve akademisyenler tarafından yargıya taşındı.
Peki bu kararlar neydi biliyor musunuz? Mesela geçtiğimiz ekim ayında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde İşletme Bölümü’nün seçilmiş lideri ceza verilerek misyonundan alınıyor. Doruktan inme dekan da onun yerine kendisini kısım lideri olarak atıyor. Evet, yanlış duymadınız kendisini atıyor. Bu dekan Türkiye’nin en yüksek puanlı işletme bölümünde kendi alanı olmamasına rağmen hukuksuz bir şekilde, vekaleten bölüm başkanlığı yapıyor. Rezalet maalesef burada da bitmiyor.
Bu kasım ayında Ekonomi Bölüm başkanı da aynı şekilde görevden alınıyor. Ekonomi Bölümü’nde idari açıdan epey deneyimli akademisyenler olmasına karşın birebir dekan yeniden, büsbütün adapsız ve hukuksuz bir formda kendisini buraya da atıyor. Böylelikle Türkiye’nin, en yüksek puanlı ekonomi bölümüne ekonomiyle alakası olmayan bir dekan, adeta ‘ben aslında ekonomistim’ diyerek saray sakinlerinden alıştığımız; buram buram cehalet kokan bir özgüvenle vekaleten bölüm başkanlığı yapıyor. Bu dekanın, ben görmedim resmini; muhtemelen gözünde ışıklar var.
Bu sayede içerisinde 3 bölüm olan, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin iki kısmına bu her hususun uzmanı dekan arkadaş vekaleten başkanlık yapıyor.
Şimdi hepiniz bu ‘Erdoğanımsı’ dekanın kendi alanı nedir, diye merak ettiniz? İşte o da 3’üncü kısımda gizli. Bu arkadaşın alanı Siyaset Bilimi ve Milletlerarası Bağlantılarmış. Lakin ne hikmetse kendi alanına bir türlü lider atamıyor. Pekala neden biliyor musunuz? Zira bu dekan arkadaş kendisini Siyaset Bilimi ve Milletlerarası Bağlantılar kısmına akademisyen olarak atatmak için uğraşıyor. Bu yüzden de herhalde göze batmamak için bu kısma vekaleten başkanlık yapmıyor. Zira temel emeli asaleten lider olmak. Hatta bunun için çalışmalara da ağustos ayında başlıyor. Kısmın ve fakültenin hiçbir talebi olmamasına karşın takım kullanma müsaade talebi için YÖK’e gidiyor. YÖK de her zamanki ciddiyetsizliğiyle Fakülte Yönetim Kurulu ile bölümün onayı olmamasına ve yapılan tüm itirazlara rağmen dekanın talebini onaylayıp 27 Ekim 2022’de takım ilanı çıkıyor. Üstelik ilanda, doktora tezinin başlığına kadar tüm şartlar da bu arkadaşın akademik geçmişiyle yakından örtüşüyor.
İşte tüm bu rezillik Boğaziçi Üniversitesi’nin ne denli hedef alındığını, kişisel çıkarlar ve rant arayışları için ne denli tahrip edildiğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu durum; Ülkemizdeki her gelir grubundan en parlak çocuklarımızın alınlarının teriyle girip kamu kaynaklarıyla, dünya standardında eğitim aldıkları saygın bir üniversitemizin liyakatsizlikle, kayırmacılıkla ve keyfilikle düşürüldüğü durumun özetidir.
Boğaziçi Üniversitesi’ni esir alan bu örnek ülkemizdeki en büyük problemlerimizden biri olan zirveden inme ve liyakatsiz atamaların, ahbap çavuş alakasıyla yürütülen işlerin ortak akıl ve demokrasiden uzak idare anlayışının ibretlik bir iz düşümüdür. Bu arkadaşa işgal ettiği dekanlık ile başkanlıklara çok alışmamasını tavsiye ediyor, içinde bulunduğumuz devirde keser ve sapın süratle döndüğünü ve hesap gününün artık çok yakın olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Ayrıca iki yılı aşkın müddettir maruz kaldıkları hukuksuzluk karşısında hakkını arayan, her gün nöbetler tutarak bu ahlaksızlığa itiraz eden, demokratik, özerk ve özgür bir üniversite hayalinden vazgeçmeyen Boğaziçi Üniversite’mizin tüm akademisyenlerine ve öğrencilerine her zaman yanlarında olduğumuzu bir kez da söylemek istiyorum. Siz hiç merak etmeyin. Yaşadığınız bu kabus bitecek. Buna engel olmaya kimsenin gücü yetmeyecek.
“ARTIK POLİTİKA FAİZİNE ‘ERDOĞAN FAİZİ’ DİYEBİLİRİZ
Bay Kriz ve ekonomi yönetiminin akıl ve bilime düşman davranışları artık tüm dünyada devlet yönetiminde liyakatsizlik ve beceriksizlik dendiğinde neredeyse literatüre girecek bir vaka haline geldi. Bu durumun son örneği olarak geçtiğimiz hafta Merkez Bankası politika faizini yüzde 9’a indirdi. Böylelikle faiz tek haneli sayıya indi. Sayın Erdoğan da nihayet muradına erdi. Pekala ülkemizde ne değişti? Hiçbir şey. Ne kur oynadı ne de faizlerde bir değişiklik oldu. Merkez Bankası’nın politika faizinin düşük olması bir tek Sayın Erdoğan’ı keyifli etmeye yarıyor. Zira iktisatta rastgele bir sinyal tesiri yok. Hasebiyle artık siyaset faizine de ‘Erdoğan faizi’ diyebiliriz.
Sayın Erdoğan her ne kadar faize karşı zafer kazanmış üzere nutuklar atsa da, atsan da milletimizin yaşadığı gerçekler maalesef değişmiyor. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ palavrasına artık kimse inanmıyor. Zira çarşıdaki, pazardaki pahalılık vatandaşlarımızın canını yakmaya motamot devam ediyor. Mutfaklardaki yangın büyüyerek devam ediyor. Memur, esnaf, emekli, taban fiyatlı,
Enflasyon canavarının altında ezilmeye devam ediyor. Lakin Bay Kriz’e göre artık sıra enflasyondaymış. Aklınca faizi halletti ya şimdi sıra enflasyona gelmiş. Biliyorsunuz en son ‘Merak etmeyin, o da inecek’ dedi. Tabi bu aslında olumlu bir gelişme. Çünkü hatırlasınız kendisi uzun bir süre enflasyonun varlığını bile kabullenememişti. Sonrasında ‘enflasyon demesek, hayat değerliği desek’ diyerek işi iyice lakayıtlığa vurmuştu. ve bu yılın başından beri de enflasyon için düşüş tarihi vermeye çalışıyor. ‘Mart’ta düşecek’ dedi olmadı. ‘Nisan’da düşecek’ dedi, olmadı. ‘Mayıs’ta düşecek’ dedi, yeniden olmadı. Artık artık tarih de veremiyor. ‘3 vakte kadar’ edebiyatıyla, mevzuyu geçiştirmeye çalışıyor.
Yalnız, Sayın Erdoğan’ın kahve fallarına endekslediği enflasyonu düşürme masalında Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu, TÜİK’in katkılarını da saymazsak olmaz. Bu süreçte onlar da çok çektiler. Tayyip Bey’i memnun etme yolunda çok lider eskittiler. Sayın Erdoğan’ın istediği rakamı söylemeyen başkanlar sonbaharda düşen yapraklar gibi, birer birer döküldüler. Adaya teker teker veda ettiler. ve en sonunda TÜİK de çareyi her şeyi gizlemekte buldu. Mayıs 2022’den beri detaylı bilgi açıklamayı durdurdu. Artık de hummalı bir biçimde baz tesiriyle hesap oyunlarıyla milletimize enflasyon düştü masalları anlatmaya hazırlanıyorlar. Ancak yemezler. Milletimiz artık son derece açık ve net bir formda görüyor ki bu iktidar artık ülkemizi yönetemiyor. Memleketimizi, içine sürükledikleri yangın artık kürsü nutuklarıyla gizlenemiyor. Makyajlı sayılarla kapanamıyor. Süslü palavralarla örtülemeyecek kadar açık bir formda sokaklarda, marketlerde, pazarlarda görülüyor.
“MİLLETİMİZ ARTIK MARKETE GİTMEK BİLE İSTEMİYOR”
Milletimiz artık markete gitmek bile istemiyor. Neden biliyor musunuz? Zira parasının yetip yetmeyeceğini bilemiyor. Zira kasada mahcup olmaktan çekiniyor. Zira aldığı eserleri iade etmek zorunda kalmaktan korkuyor. Ancak biz bu gerçekleri lisana getirdikçe iktidar bize: ‘Abartıyorsunuz’ diyor, ‘Yaygaracılık yapıyorsunuz’ diyor, ‘Yalan söylüyorsunuz’ diyor.
Her meskenin vazgeçilmezi sütün 1 litresinin fiyatı 2021 yılının kasım ayında 7,13 lirayken, 2022 yılının Kasım ayında 15 buçuk liraya çıkmış. Yani 1 yıllık artış oranı yüzde 117,4 olmuş. 1 kiloluk beyaz peynirin fiyatı 2021 yılının Kasım ayında 32,89 lirayken, 2022 yılının Kasım ayında 85,80 liraya çıkmış. Yani 1 yıllık artış oranı yüzde 160,9. Mesela, 1 kilo yoğurdun fiyatı 8,74 lirayken 17,98 liraya çıkmış. Yani 1 yıllık artış, yüzde 105,6. Mesela 1 kilo patlıcan 7,12 lirayken 18,90 liraya çıkmış. Yani 1 yıllık artış, yüzde 165,6. 1 kilo domates 7,36 lirayken 19,90 liraya çıkmış. Yani 1 yılda yüzde 170,3 artmış. 1 kilo salatalık 5,46 lirayken 11,90 liraya çıkmış. Yani 1 yılda yüzde 118,1 artmış. 1 kilo limon 4,39 lirayken 13,90 liraya çıkmış. Yani 1 yılda yüzde 216,8 artmış. 1 kilo elma geçen sene 5,38 lirayken bu sene 14,90 lira olmuş. Yani 1 yılda, yüzde 177 zamlanmış. 1 kilo pirincin fiyatı 13,04 lirayken bir senede 27,50 liraya çıkmış. Yani yüzde 110,9 artmış. 1 kiloluk toz şekerin fiyatı 2021 yılının Kasım ayında 6,91 lirayken, 2022 yılının Kasım ayında 24 liraya çıkmış. Yani 1 yıllık artış oranı yüzde 247,4. Fakat tüm bu sayıların karşısında TÜİK’e nazaran şeker sadece yüzde 153 artmış.
“DURMAK YOK ARTIK YOLUN SONU YAKIN SAYIN ERDOĞAN”
Ne demişler? Yalancının mumu, yatsıya kadar… Hal böyleyken iktidarın mumu da artık seçime kadar. Giderayak sönmekte olan, iktidar mumunun, cılız ışığında durmak yok, palavraya devam Sayın Erdoğan. Durmak yok, masala devam Sayın Erdoğan. Durmak yok, artık yolun sonu yakın Sayın Erdoğan. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde bu kadar maharetsiz böylesine ciddiyetsiz bir iktidar daha görülmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde milletimizin taleplerine böylesine kulak tıkayan yaşadığı acılara bu kadar göz yuman bir iktidar daha görülmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde vatandaşın cebine böylesine göz diken bir iktidar daha görülmemiştir. Ülkemiz bugün tarihinde görülmemiş bir buhranın içindedir ve bu buhranın sebebi de iktidarın ta kendisidir.
2022 bütçe harcama büyüklüğünün 1 trilyon 751 milyar lira olması planlanmıştı. Artık ise iktidar bunun 3 trilyon 134 milyar lira olacağını söylüyor. Yani yıl sonu itibariyle bütçe başlangıç ölçüsünün neredeyse iki katına çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı şartları altındaki 1943 yılından beri bu türlü bir şey hiç yaşanmamış. 79 yıl ortadan sonra Bay Kriz ülkemize, 2’nci dünya savaşı şartlarını yaşatmayı, başarmış bulunuyor. Bu olağanüstü başarısızlıktan ötürü başta Sayın Erdoğan olmak üzere liyakat abidesi AK Parti ekonomi kadrosunu kutluyorum.
“FARKLI İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASI AMACIYLA TAM 26 ÖNERGE VERDİK”
2023 yılı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri 25 Kasım itibariyle sona erdi. DÜZGÜN Parti kümesi olarak milletimizin farklı gereksinimlerinin karşılanması maksadıyla tam 26 önerge verdik. EYT meselesinin tüm hak sahiplerini kapsayacak biçimde çözülmesi emeliyle 100 milyar liralık bütçe önergesi verdik. İnternet alt yapımızın güçlendirilmesi ve internet erişimi olmayan hiçbir hane kalmaması için 3 milyar lira istedik. KOBİ’lere takviye ödemesi yapılması için 10 milyar lira talep ettik. Esnaf ve sanatkarlarımıza aylık 2000 lira takviye verilmesi için 48 milyar lira bütçe ayırın dedik. Kaçak göçmen ve sığınmacıların hudut dışı edilmesi için geri gönderme merkezleri inşa edilip gerekli planlama yapılsın diye 10 milyar liralık bütçe önerdik. Köprü ve otoyollardan garanti geçişler için yandaş şirketlere ödenmek üzere ayrılan 53 milyar liranın da bütçeden düşürülmesini talep ettik. Ez cümle sıhhat çalışanlarımızdan öğretmenlerimize kadar, çiftçilerimizden şehitlerimize ve ailelerine kadar milletimizin yaşadığı, birçok sorunun tahlili için bütçe önergeleri verdik. Kestirim edeceğiniz üzere istişareden, demokrasiden nasibini almamış Cumhur İttifakı milletvekilleri bu önergelerin tamamını, reddetti.
“CUMHURİYETİMİZİN 100’ÜNCÜ BÜTÇESİ AK PARTİ’NİN DE ‘VEDA BÜTÇESİ’ OLACAK”
Tabi, bizim milletimiz için verdiğimiz önergelerimizin, tamamı reddedilirken KÖİ projeleri için yandaş müteahhitlere 102 milyar lira, faiz masrafları için de 566 milyar lira ödenek koyuldu. Ölçüsünü kimsenin bilmediği kur muhafazalı mevduat ödemeleri de motamot devam edecek. İşte size Ak Parti’nin ‘millet odaklı’ bütçe anlayışı. Gerçekten ibretlik. Öyle anlaşılıyor ki Cumhuriyetimizin 100’üncü bütçesi Ak Partinin de ‘veda bütçesi’ olacak. Zira bu bütçede’ ekonominin sorunlarını’ yapısal olarak çözecek hiçbir önlem yok. Kamu yatırımları için ayrılan kaynak, çok yetersiz. Bay Kriz’in tek amacının, ekonomiyi seçime kadar yüzdürmek olduğu çok net bir şeklide anlaşılıyor. Israrla ve inatla sürdürülen yanlış politikaların bedeli vatandaşımıza, yoklukla, yoksullukla, fakirleşmeyle ödetiliyor. Bu bütçede, çiftçi yok, emekli yok, memur yok, asgari ücretli yok, öğrenci yok, EYT’li yok. Bu bütçede, millet yok, millet. Mesela; Tarım destekleme bütçesi enflasyona karşı korunmuyor, çiftçilerimiz mağdur ediliyor. TÜİK’in açıkladığı Tarımsal Girdi Fiyat Endeksine göre tarımsal girdilerde enflasyon yüzde 138,2’e ulaştı. Fakat buna karşın 2022 yılında tarım destekleme bütçesi yalnızca yüzde 62,7 artırılıyor. Halbuki ziraî destekleme bütçesi en azından, tarımdaki girdi maliyetleri kadar artırılmalıydı.
Saçma sapan siyasetler nedeniyle üst gelir kümesine Kur Muhafazalı Mevduat kapsamında bir çırpıda, 300 milyar lira ödemekten kaçınmayan iktidar milyonlarca çiftçimize, ‘2023 yılında, sadece 54 milyar lira ödeyeceğim’ diyor. Kamu Özel İş Birliği Projeleri çerçevesinde, ‘Beşli çeteye, 102 milyar lira ödeyeceğim’ diyen iktidar çiftçilerimize yalnızca 54 milyar lirayı layık görüyor. Ak Parti’nin veda bütçesinden öğrencilerimiz de nasibini alıyor. KYK burs ve kredi ödemeleri düşük artırılarak gereksinim sahibi öğrencilerimiz de mağdur ediliyor.
“ÖĞLEN YEMEĞİNİN YANINDA BİR POĞAÇA KOYAMIYOR”
Biz uzunca bir vakittir derin yoksulluk çalışıyoruz. Şahsen ben çalışıyorum arkadaşlarımla birlikte o konutlara giriyorum. Şu anda aranızda bulunan birçok arkadaşımızın kendi imkanları çerçevesinde bir fon oluştu. ‘Derin yoksulluk fonu.’ Kitap, kırtasiye manasında eksik gideriyoruz. Burs vermeye çaba ediyoruz. ve o kadar acı ki aileler okul forması alamıyor. Aileler çocuklarına okula giderken ayakkabı alamıyor. Kırık buzdolaplarının içinde yalnızca hoşaf buluyorum. Bu ailelerin anneleri çocuklarının sabah kahvaltısını benim üzere bayanların, ‘uydur, kaydır’ dediği besin unsurlarıyla bir biçimde bir sabah kahvaltısı verdikten sonraki fasılda öğle yemeğinin yanına bir poğaça koyamıyor, bir elma koyamıyor. Buradan çok şikayet aldık.
Bizzat kendim gidiyorum ve bunun bir çıktısı olarak ismine ‘Rüzgar Gülü’ dediğimiz ve öğrencilere okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise talebelerine devlette okuyanlara fiyatsız sabah kahvaltısı ve öğlen yemeği teklifinde bulunduk. ‘Biz iktidar olduğumuzda bunu yapacağız’ dedik ‘ama durum vahim siz de yapın’ dedik. Durum o kadar vahim ki bunu derhal vakit geçirmeden hayata geçirin siz bunun hayır duasını alın, varsa artı kıymeti siz alın. Zira jenerasyonu kaybediyoruz. Üç buçuk, dört yaşındaki çocukların kemikleri sayılıyor, on beş yaşındaki çocukların büyük çoğunluğu obez, protein almadıkları için. Buna kulak tıkadılar, kulaklarının üstüne yattılar.
“KİMSESİZLERİN KİMSESİYDİNİZ ÖYLE Mİ? HADİ BE!”
Demre Belediyemiz bunu bir öğün yemekle kendi imkanları çerçevesi içerisinde Demre’de bir pilot uygulama olarak hayata geçirdi. O çocukları açlığa mahküm eden bir karar alındı. Aileleri ümitsizliğe mahküm eden bir karar alındı ve o karar Ulusal Eğitim Müdürlüğü eliyle Kaymakamlık tarafından Demre Belediyemizin yaptığı bu yemek yardımı ortadan kaldırıldı, yasaklandı. Kimsesizlerin kimiydiniz o denli mi? Haydi be! Yoksullukla uğraş için gelmiştiniz değil mi? Haydi be! Hani siz ayrımcılık yapmayacaktınız? Hani yasaklarla uğraş edecektiniz? Haydi be! Siz bugün ayrıcalıklı bir sınıf yarattınız. Enesler ağlarken, Furkanlar ağlarken; siz pudra şekerleri çeken, acayip otomobillere binen, tuhaf pantolonlar giyen, tuhaf ceketler giyen, kocaman zevksiz kolyeler takan, tuhaf traşlı, tuhaf sakallı gençler yarattınız. Yazıklar olsun size, haram olsun, zıkkım olsun, zehir olsun.
“SARAY SENİ NE HALE GETİRDİ SAYIN ERDOĞAN?”
O yarattığınız jenerasyon milyon dolarlık teknelerden toplumsal medyalarına iğrenç fotoğraflar koyarken; ismi Enes, Furkan, Ecrin bunlar aç yatıyor. Bunların anaları yemek pişiremediği için ağlıyor. Bunlar bu periyotta doğmuş ancak beş yaşına kadar kemikleri sayılan çocuklar. Devlet okullarında beslenme çantası olmayan ancak o beslenme çantasından güzel makûs bir şey çıkaran öbür arkadaşlarına imrenerek bakan, gidip tuvaletin çeşmesinden su içip açlığını gideren çocuklar.
Sayın Erdoğan ne yapıyorsun? Bunu en yeterli sen bilirsin. Sen aç yatmanın ne olduğunu bilirsin, bilirdin. Unuttun Sayın Erdoğan. Sen gece sofraya tek çeşit yemek koyup kendi kaşık ya da çatal uzatamamış ‘çocuklarım doysun’ diyen bir annenin hassasiyetini bilirdin Sayın Erdoğan. Sana ne oldu? Sen ne oldun Sayın Erdoğan, saray seni ne hale getirdi Sayın Erdoğan? Çocukların yemeğini nasıl iptal ettirirsin Sayın Erdoğan? 2021’den beri söylüyoruz. Sen yap, artısını sen al. Oyları sen al. O çocuklar açlıktan kurtulsun. Bodurluk başladı Sayın Erdoğan. O çocukların boyları uzamıyor. Hele büyükşehirlerde anlatamam size berbatlığı. Anlatamam o girdiğim evlerdeki durumları… Günahtır.
2022 yılında yüzde 85,5’luk enflasyona karşı öğrenci burs ve kredileri yalnızca yüzde 30 oranında artırılıyor. Bu kadar yüksek enflasyon ortamında maaş ve fiyatların altı ayda bir enflasyon kadar artırılması çalışanlar ve emeklilerde büyük bir refah kaybına neden oluyor. Bu kayıp yıllık bazda çalışanların cebinden 830 milyar lira alınması demek. Lakin maalesef çiftçinin, çalışanların, öğrencilerin yaşadıkları bu kayıpların hiçbiri 2023 bütçesinde telafi edilmiyor.
“MESELE ‘YAŞAM HAKKI’ OLUNCA DEVLET DE BU KONUYA DUYARSIZ KALAMAZ”
Uzun müddettir sahipsiz sokak hayvanlarıyla ilgili haberleri kaygıyla takip ediyoruz. Bu sıkıntı ülkemiz için artık çok önemli bir sorun haline geldi. Bu sorun gün geliyor saf çocuklarımızı tehlikeye atıp canlarına mal oluyor gün geliyor sessiz canlarımızın canice katledilmesine sebep oluyor. Buradan açıkça ilan etmek istiyorum: Bizim 11 yaşındaki Mustafa’mızının hayatını kaybetmesine de geçtiğimiz hafta, Konya’daki barınakta yaşanan vahşete de zerre tahammülümüz yoktur. Bizim için, buradaki temel problem ‘yaşam hakkının’ ihlalidir. Nasıl ki tüm insanların onurlu bir hayat hakkı varsa o beşerlerle tıpkı dünyayı, tıpkı toprağı, tıpkı havayı paylaşan tüm canlıların da onurlu bir ömür hakkı vardır. Hasebiyle bizim anlayışımıza nazaran problem, ‘yaşam hakkı’ olunca devlet de bu hususa duyarsız kalamaz. Sokaklarımızın, milletimiz için, inançsız hale gelmesine de barınaklarımızın azap merkezlerine dönüşmesine de razı olamaz.
Devlet yönetmekten, bihaber olan bu iktidar bu mevzuda da tüm beceriksizliğini gözler önüne seriyor. 18 Kasım’da Sayın Erdoğan bir açıklama yapmıştı. Demişti ki, ‘Sahipsiz sokak hayvanlarının yeri, sokaklar değil, barınaklardır. Belediyeler, barınaklar inşa ederek, başıboş sokak hayvanlarını toplamalı. Konya Büyükşehir Belediyemizin, çok örnek bir çalışması var.’ Bu açıklamadan tam 1 hafta sonra Sayın Erdoğan’ın örnek gösterdiği, Konya Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkez’inde korkunç bir vahşetin görüntülerine şahit olduk. Eminim ki birçoğunuz benim gibi o işkence görüntülerini izlemekte bile zorlandı. İnsanlıktan nasibini almamış, vicdansız bir caninin yaptıkları karşısında, hepimizin yüreği sızladı. O sessiz hayvanlara işkence eden vicdansızları kendilerine emanet canlıları açlıkla sınayan kalpsizleri buradan bir kez daha lanetliyorum.
“KABAHATLER KANUNU’NDAN ÇIKARTILIP CEZA MADDESİNE KONMALIDIR”
Resmi ve net bir formda bilhassa köpeklere ve kedilere tecavüz eden erkeklerin imajları geliyor. Artık bütün bunlara baktığımız vakit o gün o köpeğe, o kediye tecavüz eden yaratığın yarın bizim küçük çocuklarımıza tıpkı şeyi yapmayacağını kimse söyleyemez. Hayvanlar üzerinde denenen pek çok adiliğin daha sonra çocuklarda daha sonra bayanlarda uygulandığını psikologlar ve sosyoloji söylüyor hasebiyle hayvan birinci adım. Hayvana karşı yapılan o iğrençlik birinci adım. Birincisi ceza maddesinden bunların kabahatler kanunundan çıkartılıp resmi bir biçimde ceza maddesine konulmasıdır. Para verip kurtulacağını düşünmemelidir. Ceza kanunuyla, ceza maddesiyle karşılaştığı vakit mahpus yatacağını bilmelidir. Buradan bir caydırıcılık sağlanmalıdır.
Bu caniler için yürekleri soğutacak bir cezai yaptırım maalesef kanunlarımızda yer almıyor. Üstelik iktidar da her vakit olduğu üzere olay yaşandıktan sonra, ‘gereken tedbirleri aldık’ demenin ötesine geçemiyor. Hatta devlet direktörün gereğini yerine getirerek bu mevzuya son verecek netlikle somut adımlar atacağına yeniden insanlarımızı birbirinin karşısına dikerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ciddiyetsiz açıklamalar bilinçsiz yönlendirmelerle milletimizi düşman kamplara ayırıyor. Bir yanda sahipsiz sokak hayvanlarının saldırısına uğrayan sevdikleri ziyan gören ve haklı olarak reaksiyon gösteren vatandaşlarımız hayvan düşmanı ilan edilirken öbür yanda ise hayvanları koruyan ve onların inançsız barınaklarda yaşamasına reaksiyon gösteren, hayvanseverlerimiz de ‘hayvanperest’ ilan edilerek, gaye gösteriliyor. Bu türlü vicdansızlık olmaz, bu türlü ciddiyetsizlik olmaz. Bu türlü devlet yönetilmez.
“BİLİMİN, HUKUKUN VE VİCDANIN ÇERÇEVESİNDE ÇÖZÜM BULMAK ZORUNDAYIZ”
Ülkemizde yaşanan tüm meselelere olduğu üzere bu probleme da aklın, bilimin, hukukun ve vicdanın çerçevesinde tahlil bulmak zorundayız. Gerçekten biz YETERLİ Parti olarak sorumlu devlet anlayışımız gereği hem sahipsiz sokak hayvanlarının korunması hem de sokaklarımızın güvenliğinin sağlanması için bir çalışma yaptık. Bu doğrultuda, DÜZGÜN Parti iktidarında sahipli hayvanların olduğu kadar sahipsiz hayvanların da hayat hakkını destekleyeceğiz. Saldırganlık geçmişi olan, engelli ya da güçten düşmüş hayvanların mahallî idarelerce kurulan yahut müsaade verilen hayvan bakımevlerine insancıl usullerle naklini sağlayacağız. Hayvanların fizyolojik, toplumsal, ruhsal, çevresel ve davranışsal ihtiyaçlarını karşılamak için barınaklarımızı, kozmik standartlarda, geliştireceğiz. Bilhassa bugün yaşadığımız acıların bir kere daha tekrarlanmaması için saldırganlık geçmişi olan hayvanların dünya standartlarında bir rehabilitasyon programına alınarak güzelleştirilmelerini sağlayacağız. Ayrıyeten barınaklardaki hayvanlarımızın denetimsiz nüfus artışını önlemek için de tertipli ve disiplinli bir kısırlaştırma programını hayata geçireceğiz. Şu anda, 5199 sayılı Hayvanları Müdafaa Kanun’a ek olan ‘Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği Kapsamında, Süreksiz Bakımevi Kurallarının içeriğinde bir barınağın nasıl olması gerektiğine dair her türlü ayrıntısı içeren, kapsamlı bir mevzuat bulunuyor. Lakin mevzuatta bulunan hususlar bugün maalesef ne uygulanıyor ne de denetleniyor.
“BARINAKLARI, HAYVANSEVERLERİMİZİN VE GÖNÜLLÜLERİN ZİYARETİNE AÇIK TUTARAK ŞEFFAF BİLGİ AKIŞINI DA DESTEKLEYECEĞİZ”
Yani barınakların şartları ve hayvanların mukadderatı büsbütün oralarda çalışan işçinin inisiyatifine bırakılıyor. İşte bu yönetimsizliğin acı sonuçları da Konya’da olduğu gibi karşımıza çıkıyor. Sessiz dostlarımız kafeslerin içinde aç kalarak, sevilmeden, koşup oynamadan hatta çoğu zaman kötü muameleye maruz kalarak yaşam mücadelesi veriyor. Aslında Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan fakat her işi olduğu üzere, bu işi de eline yüzüne bulaştıran iktidarın tersine biz barınakların, kozmik standartlara nazaran ruhsatlandırılmasını ve nizamlı olarak denetlenmesini sağlayacağız. Barınakları, hayvanseverlerimizin ve gönüllülerin ziyaretine açık tutarak şeffaf bilgi akışını da destekleyeceğiz. Ayrıyeten rehabilite edilen ve eğitilen hayvanlarımızın yanlışsız ailelere sahiplendirilmesi için tertipli ve tesirli kampanyalar yürüteceğiz.
Bunun yanında ise milletimizi evcil hayvan sahipliğinin sorumlulukları konusunda bilgilendirecek hayvanları terk etmenin tesirleri ve sonuçları konusunda farkındalık çalışmalarını artıracak cezai yükümlülükleri de ağırlaştıracağız. Elbet ki sahipsiz sokak hayvanları sorununda atılması gereken en değerli adımlardan biri de merdiven altı ve kayıt dışı üretimin engellenmesidir. Bu doğrultuda, GÜZEL Parti olarak biz sorunun köküne inecek hayvan üretimine makul standartlar ve caydırıcı vergiler getirerek hayvan nüfusu artışını, denetim altına alacağız. ve son olarak da;
5199 sayılı Hayvanları Müdafaa Kanunu’nun caydırıcılık konusundaki yetersizliğinin önüne geçen ek düzenlemeler getireceğiz. Hayvanlara karşı sokakta, meskende, ya da barınakta işlenen kabahatlerin idari para cezasıyla geçiştirilmesine, asla müsaade vermeyeceğiz. Cezaların, kabahatin yüküne nazaran sınıflandırılmasını sağlayacağız.”
